Mecburi Hizmet Yükümlülüğü İle İlgili Emsal Kararlar

Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan subay ve astsubaylarda mecburi hizmet süresi 15 yıl olarak belirlenmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görev yapan subay ve astsubayların mecburi hzimet süresi 15 yıldan 10 yıla düşürüldükten bir müddet sonra tekrar 15 yıla çıkarılmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli nin 15 yıllık mecburi hizmet süresini doldurmadan tazminat ödeyerek ayrılma imkanları bulunmaktadır.

 

Emsal Karar 1

 Davacının doktora öğreniminde geçirdiği sürenin, 926 Sayılı Kanunun 113 ncü maddesi uyarınca 15 yıllık süreye eklenmesi ve yedek subaylık hizmetinde geçen sürenin mecburi hizmet süresinden düşülmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. 

Davacının subaylık yaşamına ilişkin süreç ve mevzuat hükümleri dikkate alınarak durum değerlendirildiğinde, davacının emekliliğini istediği 08 Ocak 2007 tarihi itibariyle mecburi hizmet süresini doldurmadığı görülmektedir. Gerçekten de davacının muvazzaf subaylık yaşamına 09 Ağustos 1989 tarihinde başladığı, normal olarak 15 yılın 9 Ağustos 2004 tarihinde bittiği ancak davacının doktora öğreniminde geçirdiği 3 yıl 7 ay 28 günlük sürenin de 926 Sayılı Kanunun 113 ncü maddesi uyarınca 15 yıllık süreye eklenmesi sonucunda davacının mecburi hizmet yükümlülüğünün 07 Nisan 2008 tarihine uzadığı, emekliliğini talep ettiği 08 Ocak 2007 tarihi itibariyle mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamladığı sonucuna varılmıştır. Davacı her ne kadar yedek subaylık hizmetinde geçen sürenin de hesaba katılarak, nasbının buna göre düzeltildiğini, bu nedenle bu sürenin mecburi hizmet süresinden de düşülmesi gerektiğini beyan etmiş ise de 926 Sayılı Kanunun 112 nci maddesinin; “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen 15 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler” hükmü gereğince 15 yıllık mecburi hizmet müddetinin başlangıcının muvazzaf subaylığa (teğmenliğe) nasıp ile başladığı açık olmakla bu iddiaya itibar edilmemiştir.

(AYİM 3.D., 12.07.2007; E.2007/261, K.2007/852) 

Emsal Karar 2

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ihtiyacı, yurt savunması için yetişmiş personelin belli rütbelerde kanunlarda öngörülen süre kadar görev yapmasının önemi, Anayasa ile Türk Silahlı Kuvvetlerine yüklenmiş yurt savunma görevi dikkate alındığında 15 yıllık mecburi hizmet süresinin “ölçülülük ilkesi” ile bağdaşmayan bir yönünün bulunmadığı sonucuna varılmakla istifa işleminin kabul edilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. 

Davacının kendi isteği ile astsubaylık mesleğini tercih ederek bu mesleğe girdiği, askerlik mesleğinin yukarıda zikredilen özellikleri, davacının belirli ücret karşılığında mesleğini yapması, statüsel bir kamu hizmeti olarak profesyonel ve muvazzaf askerlik mesleğinin özel hukuk sözleşmelerinden tamamen farklı bir nitelikte olması, ülkemizde herhangi bir hizmet akdi veya memurluk gibi kamu görevlerinden farklı olarak, idarenin personeli uzun yıllar eğitip yetiştirmek, dolayısıyla bu statüye kabulden önce ve sonra zaman, emek, para harcamak ve halkın ödediği vergilerin önemli bir bölümünü bu hizmet için ayırmak ve harcamak zorunda kalması nedeniyle davacı vekillerinin diğer Anayasal hükümlere aykırılık iddiaları da Mahkememizce ciddi bulunmayarak, 926 sayılı Kanunun 112 nci maddesinin birinci fıkrasının ve 113 ncü maddesinin (b) bendinin iptali istemleriyle Anayasa Mahkemesine götürülmesi taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

(AYİM.3.D., 26.01.2006; E.2005/655 K.2006/189)

Emsal Karar 3

Davacının vazife malulü olarak kabul edildiği sırada yürürlükte olan mevzuata göre emeklilik hakkını kullanmayıp sınıf değişikliğini tercih etmesinin, daha sonra yapılan yasa değişikliği ile emekli olma hakkı tanınmaması karşısında kazanılmış haktan bahsedilemez. 

Burada çözümlenmesi gereken husus, davacı vekilinin dava dilekçesinde ileri sürdüğü üzere, yapılan yasa değişikliklerinin kişilerin statülerinde bir değişiklik getirip getiremeyeceğinin tespitidir. Diğer bir deyişle, evvelce yürürlükte olan hükümlere göre bir şahıs lehine tesis edilen işlemlerin artık o birey için kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.  
Bilindiği üzere, temelde asli bir yetkiye dayanılarak yürürlüğe konulan yasa ile bağlı bir yetkiyle çıkarılan tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin genel düzenleyici işlemlerini içeren kural işlemler, nesnel ve genel hukuksal durumlar yaratırken düzenledikleri konularda statü oluştururlar. Kişilerin bu statülere alınmaları özel ve kişisel bir işlemle (şart işlemle) olanaklıdır. Nesnel ve genel hukuksal durumun bu şart işlemle özel hukuksal duruma dönüşmesi kazanılmış hak yönünden yeterli değildir. Nitekim bir kişinin memur ya da emeklilik statüsüne sokulması, bu statüde hiçbir halde değişiklik yapılmayacağı anlamına gelmez. Kural işlemler her zaman değiştirilebilir ya da yargı organları tarafından Anayasaya veya yasaya aykırı görülerek iptal edilebilir. Kural işlemin değişmesi ya da ortadan kaldırılması, ona bağlı kişi ile ilgili şart işlemi de etkiler. Bu durumda ilerisi için kazanılmış haktan söz edilemez. Ancak kişi, yeni kural tasarrufa göre oluşan statüde yerini alır. Kazanılmış hak, kişinin bulunduğu statüden doğan (maaş gibi) tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş, kişisel alacak niteliğine dönüşmüş şahsi haklar için söz konusudur. (Anayasa Mahkemesinin 12.12.1983 gün ve 1983/11 E., 1983/48 K.; AYİM Daireler Kurulunun 3.6.1999 gün ve 1999/11 E., 1999/92 K. sayılı kararları) 

Davacının vazife malülü olarak kabul edildiği sırada yürürlükte olan mevzuata göre emeklilik hakkını kullanmayıp, sınıf değişikliğini tercih etmesinin, ilgili mevzuatta daha sonra yapılan yasa değişikliği sonucunda değişik yasa maddesinin emekli olma hakkı tanımaması karşısında, kazanılmış hak oluşturmayacağı kabul edilmiştir. 

Yukarıda belirtilen açıklamalar ve mevzuat hükümleri çerçevesinde dava konusu işlemin değerlendirilmesinde; davacı malul olduktan sonra maliye sınıfına geçmiş olduğundan, mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlamadan emekliye sevk edilmesine yasal olarak imkan bulunmadığından, davalı idarece tesis edilen işlemde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı kanaat ve sonucuna varılmıştır. 

(AYİM 3.D., 31.03.2004; E.2003/119, K.2004/495) 

Emsal Karar 4

 926 sayılı TSK Personel Kanunun 112 nci maddesinde açıkça ifadesini bulan, 15 yıllık yükümlülük süresini tamamlamamış olan davacının istifasının kabul edilmemesi işlemi hukuka uygundur. 

Türk Silahlı Kuvvetlerinin niteliği gereği, bünyesinde görev almak ve görevden ayrılmak gibi konuların diğer kamu kurumlarına nazaran değişik şartları içermesi tabiidir. Türk Silahlı Kuvvetlerine girerek seçilen bu statüyü kabul eden kişilerin, bu statünün ilerde kendisine getireceği sorumlulukları da bilmek durumundadır. 

Davacı, Anayasanın hiç kimsenin zorla  çalıştırılamayacağına  dair  18 nci   maddesinden bahisle istifa talebinin kabul edilmemesi işleminin Anayasaya aykırılığını ileri sürmekte ise de; Yasa koyucu Anayasaya aykırı olmamak koşuluyla her alanda düzenleme yapmak yetkisine sahiptir. Kamu hizmetlerini en iyi ve etkin şekilde yürütmekle görevli ve yükümlü olan idare; hizmetin gereksinimine göre o hizmetin nasıl ve hangi niteliklere sahip personel ile yürütüleceğini planlamak hak ve takdir yetkisine sahiptir. Bu bakımdan 926 sayılı Kanuna tabi bulunan davacının 657 sayılı, ya da salt 2802 sayılı Kanunlara tabi bulunan kamu görevlileri ile aynı statü ve hukuksal durumda olmadığı açıktır. Dolayısıyla farklı statüde bulunanlara farklı zorunlu hizmet statüsü ve farklı hizmet koşullarının getirilmiş olmasının Anayasaya aykırı olduğu anlamına gelmeyeceği açık olduğundan Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. 

Sonuç olarak, 1991 yılında statüye giren davacının 926 sayılı Kanunun 112 nci maddesinde açıkça ifadesini bulan 15 yıllık yükümlülük süresini tamamlamamış bulunması nedeniyle istifasının kabul edilmemesine ilişkin olarak tesis edilen işlemin hukuka ve mevzuata uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. 

 (AYİM 3.D. 16.4.2003;  E.2002/799, K.2003/312) 

Emsal Karar 5

926 sayılı Kanunun 126/d maddesi uyarınca yüksek lisans eğitimini yapması için kendisine yurt içi öğrenim izni verilen davacı subayın 15 yıllık mecburi hizmet yükümlülüğünün, bu eğitimde geçen süre kadar uzatılmasında hukuka aykırı bir yön görülmemiştir. 

  Yapılan inceleme neticesinde; davacının Ankara'da görevli bulunduğu süre içinde eğitimine devam edebilmesi için 926 Sayılı Personel Kanunu 126/d hükmü gereğince öğretim izni verildiği, bu durumun 9 Ekim 1984 tarihli atama emrini müteakip 22 Ekim 1984 tarihinde İstanbul Fakülte ve Yüksek Okullar Askeri Öğrenci Komutanlığı'na katılması ile sona erdiği, Atama emrinde atama yerinin yanında parantez içinde olmak üzere " Yüksek Lisans Öğrenimini yapmak üzere " yazmasının bunu net olarak açıkladığı, 27 Şubat 1984 tarihli emrin davacının Ankara'da ki görev yerinden öğrenimine devam etmesi için verildiği, halbuki davacının öğrenimin rahat bir şekilde tamamlayabilmesi ve özlük haklarının takibi için atamasının İstanbul'a yapıldığı, davacıya bu Komutanlıkça görev verildiği konusunda ise, konferans için verilmiş olan emrin öğrenimine devam eden her öğrenciye verilebilecek görev olduğu, 20 Ekim-26 Kasım 1987 tarihinde Kara Sınıf Subay olarak görevlendirmesinin davacının 10 Eylül 1987 Yüksek Lisans öğrenimini bitirmiş olması nedeniyle yeni ataması yapılıncaya  kadar verilmiş olduğu, K.K.K.lığının 20 Ekim 1987 tarihli emri ile ataması MSB.İnş.Eml.ve ENF.Hz.D.Bşk.lığı ENF. İnş.Gr.Bşk.Mu.Elkt.Bil.Sis.Ş.Mu.Elkt.İnceleme ve Kontrol Mühendisliğine çıkan davacının ilişiğinin 16 kasım 1987 tarihinde kesildiği ve bu tarihe kadar Kara Sınıf Subaylığına vekalet ettirilmesinin davacının öğrenimine engel olmayacağı, davalı idarenin yapmış olduğu görevlendirmenin hukuka uygun olduğu, Davacının Yüksek Lisans Öğrenimini yapmak üzere İstanbul'a atamasının yapıldığı, yeni görev yerine katıldığı 22 Ekim 1984 tarihi ile buradan ayrıldığı tarih olan 16 Kasım 1987 tarihleri arasında 926 Sayılı Personel Kanunu 113/b maddesine göre öğrenim süresi kadar mecburi hizmet yükümlülüğünün artırılmasının her bakımdan hukuka uygun olduğu, davacının dava dilekçesinde 27 Şubat 1984 tarihli emre istinaden ( 926 sayılı Kanun madde 126/d esaslarına göre) yaptığı hesaplamanın anılan yasa maddesinin ilgililere hizmet yükümlülüğü getirmemesi ve davacının ilgili Yasanın 113/b maddesine tabi olması nedeniyle davacının yapmış olduğu hesaplamaya göre hizmet yükümlülüğü hesaplanması yapılmasının hukuki mevzuata uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. 

(AYİM.Drl.Krl.27.12.2001;E.2001/59,K.2001/150) 

Avukata Sor!


Diğer Başlıklar

Sübjektif Verilen Sicil

Emsal Karar 1ÖZETİ: Davacı hakkında 1’inci sicil üstü tarafından yapılan işaretlemelerin

25-12-2019

Saklı pay nedir?

Miras bırakanın ölüme bağlı tasarruf yoluyla harcama yapamayacağı kısımdır. Saklı pay

25-09-2019

TSK SOSYAL TESİSLERİNE ALINMAMA

TSK SOSYAL TESİSLERİNE ALINMAMAÖZETİ: Davacı emekli subayın İç Hizmet Yönetmeliğinin 664

15-10-2020