Emsal Karar 1
Hastaneye gitmek için bindiği kurye helikopterinin düşmesi sonucu vefat eden davacı yakınının, emirle, görevli olarak uçakta bulunmaması nedeniyle, harp malülü kabul edilmemesi işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
(AYİM 3.D. 31.03.2005; E. 2004/1664, K. 2005/479)
Emsal Karar 2
Davacının rahatsızlığı olan osteosorkom (kemik kanseri) hastalığının oluşumunda askerlik görevinin neden ve etkisinin bulunmadığı, dolayısıyla harp malüllüğünün ön şartı olan vazife malüllüğü durumunun gerçekleşmediği, bu nedenle harp malüllüğü aylığı bağlanmadığı anlaşıldığından davanın reddi gerekir.
Yapılan değerlendirmede; rahatsızlığın oluşumunda askerlik görevinin neden ve etkisi ile meydana geldiğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belge mevcut olmadığı, buna benzer durumda AYİM.1 nci D.nin 03.04.2001 tarih ve E: 2000/960, K:2001/456 sayılı kararında belirtildiği gibi kemik kanseri (anteosarkom) şeklinde ortaya çıkan rahatsızlığın bünyesel kaynaklı bir hastalık olduğu kabul edilmiştir. Rahatsızlığın oluşumunda askerlik görevinin neden ve etkisinin bulunmadığı, dolayısıyla harp malullüğünün ön şartı olan vazife malullüğü durumuna sahip olmayan davacı hakkında Harp malulü aylığı bağlanmaması işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
(AYİM 3.D., 25.11.2004; E.2004/1407, K.2004/1700)
Emsal Karar 3
Uçuş sırasında veya uçuşa hazırlık esnasında yerde uçuş hizmetinin sebep ve tesiriyle bir malülüyete uğramayan davacı pilot subayın harp malülü sayılmaması yerinde ise de; pilotaja engel teşkil eden ve davacıyı sınıf görevini yapamayacak hale getiren arızasının(işitme kaybı) uzun süren uçuculuk görevinin sebep ve tesiriyle meydana geldiğinin tıbbi raporla saptanması karşısında, davacının vazife malülü sayılmaması işlemi hukuka aykırılıkla sakatlanmıştır.
TSK. Sağlık Yönetmeliği ve Sağlık Muayene Yönergesinin ilgili hükümlerine uygun şekilde cereyan eden sağlık prosedürü uyarınca, davacının uğradığı maluliyetin (arızasının) uçuş kaynaklı olduğu, diğer bir deyişle uçuşun sebep ve tesiriyle meydana geldiği sabit olduğuna göre; davacının vazife malulü sayılması gerektiği kuşkusuzdur. Ne var ki aynı şeyi harp malullüğü bakımından söyleme imkanı bulunmamaktadır. Gerçekten, yukarıda metnine yer verilen 5434 Sayılı Kanunun 64/d maddesinin amaçsal yorumundan, burada kastedilenin salt uçuş, dalış ve dalgıçlığın özel riski gereği, bu tehlikeli harp vasıtalarında iken veya bizzat dalgıçlık hizmetinin ifası sırasında vuku bulacak bir maluliyet halinin “vasıflı” kabul edilmesi olgusu olduğu açıktır. Diğer bir deyişle, davacı uçuş sırasında veya uçuşa hazırlık esnasında yerde uçuş hizmetinin sebep ve tesiriyle bir maluliyete uğramış olsaydı, harp malulü sayılacağı kuşkusuzdur. Oysa davacının maluliyeti, bu şekilde bir uçuş hizmeti esnasında bir anda meydana gelen bir arıza mahiyetinde olmayıp; uzun süren bir etkilenme ve uçuşun zaman içine yapılan tesirinden kaynaklanmıştır. Davacının kulaklarında meydana gelen arıza uçuşun sebep ve tesirinden kaynaklanmakla beraber uzun bir süreç zarfında oluşmuş olup, bir meslek hastalığı sayılabilecek mahiyeti itibariyle 5434 sayılı Kanunun 64/d maddesi kapsamında değerlendirilmesine bu nedenle imkan bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacının davalı idarece harp malulü sayılmaması hukuka uyarlı olmakla beraber; vazife malulü sayılmama işleminin hukuka aykırılıkla sakatlandığı açıkca görülmektedir.
(AYİM.1.D.8.2.2000;E.1999/533,K.2000/133)
Emsal Karar 4
Aynı tür bir uçak kazası geçiren her uçucunun mutlaka ruhi hastalığa düçar olacağı söylenemeyeceğinden; geçirdiği uçak kazasından sonra hassas ruhi yapısından kaynaklanan nedenle ruhi rahatsızlığa düçar olan davacı pilot subayın harp malülü sayılabilmesine imkan yoktur.
Davacının tıbbi safahatının incelenmesinde; 25.3.1996 tarihinde geçirdiği uçak kazasından sonra 26.3.1996-1.4.1996 tarihleri arasında GATA K.lığında Göğüs Cerrahi Kliniğinde yatırılarak tedavisini takiben geçirdiği vücut travmasına bağlı istirahat verildiği ve psikiyatrik rahatsızlığının ise ilk kez 12.8.1996 tarihinde GATA Psikiyatri ABD.”ğretim Üyesince yapılan muayenesi sonunda verilen 20 gün istirahat raporunda konu edildiği ve “hastada durumsal anksiyete saptandıöğının belirtildiği, akabinde de aynı teşhisle 5.9.1996’da 1 ay istirahat, 24.10.1996’da 1,5 ay istirahat, 10.12.1996 tarihinde 2 ay uçuştan men, 4.3.1997 tarihinde “Pilotaja elverişlidir.”, 16.12.1997 tarihinde 2 ay uçuştan men, 19.2.1998 tarihinde 3 ay uçuştan men kararları verildiği, nihayet bu rahatsızlığın kronikleşmesi üzerine 26.5.1998 tarih ve 1080 sayılı raporla “Kronik anksiyete reaksiyonu” teşhisiyle “16/B F-1 gereği pilotaja elverişli değildir. Arızası uçuştan dolayı değildir. TSK.SYY.’nin Hv.K.K.lığına ait 1 ve 2 No’lu sınıflandırma çizelgesinde karşısında (+) işaretli sınıflarda yeniden sınıflandırılması uygundur” kararı verildiği görülmektedir. Davacının malülüyetinin uçuş kaynaklı olduğu iddiası tıbbi raporla doğrulanmış olmayıp, bilakis bünyesel olduğu anılan 26.5.1998 tarihli rapor ve yukarıda temas edilen 13.5.1999 tarih ve 148 sayılı GATA Sağlık Kurulu ek raporuyla saptanmış bulunmaktadır. Tıbbi konularda yetkili ve söz sahibi olduklarında kuşku bulunmayan anılan Sağlık Kurullarının bu yöndeki tıbbi kararlarının aksinin söylenebilmesi için, ortada en azından şüpheyi mucip, belirsiz ya da ihtilaflı bir durumun sözkonusu olması gerekir. Oysa gerçekte, aynı tür bir uçak kazası geçiren her uçucunun mutlaka ruhi
rahatsızlığa düçar olacağı söylenemeyeceğinden, ortada davacının hassas ruhi yapısından kaynaklanan bir durumun etkisi mevcut demektir ve bünyesel kaynaklı bu olayın yol açtığı bir malülüyetle, uçuculuk görevi arasında doğrudan uygun bir illiyet bağı kurulamayacağından, uçuculuk görevinin sebep ve etkisiyle meydana gelen bir malülüyet hali bulunmadığı sonucuna doğal olarak varılmaktadır. Bu bakımdan, davacı hakkında düzenlenen raporlarda arızasının uçuştan dolayı olmadığı açıkça vurgulandığından, hakkında davalılardan Em.Snd.Gn.Md.lüğünce tesis edilen adi malülen emeklilik işleminde hukuki isabet olduğunda kuşku yoktur.Davacının malülüyeti vazifenin sebep ve tesirinden kaynaklanmadığından; vazife malülüyetinin vasıflı bir şekli olan ve 5434 sayılı Kanunun 64/d maddesinde düzenlenen harp malülüyetinin de dava konusunda sözkonusu olamayacağı izahtan varestedir ve davacının harp malülü sayılmaması işlemi de hukuka uyarlı ve yerindedir.
(AYİM. 1.D. 23.11.1999;E. 1999/32, K. 1999/1104)
Avukata Sor!