Yetersizlik Nedeniyle Ayırma
Emsal Karar 12001 yılı sicil döneminde yetersiz düzeyde sicil notu ile
11-10-2019Emsal Karar 1
ÖZETİ: Davacının genel sicil safahatından ani bir düşüş gösteren ve menfi kanaat sonucunu doğuran nitelik işaretlemeleri de içeren ayrılış sicili; bu durumu izah edebilecek bilgi ve belgelerin mevcut olmaması nedeniyle hukuka aykırılıkla sakatlanmıştır.
Davacı, 24.03.2004 İstanbul 3. idare Mahkemesi kaydına, 26.3.2004 tarihinde ise AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; Bugüne kadar başarı ile hizmet etmesine rağmen 2003 yılı sicilinin kişisel nedenlerle düşük olarak takdir edildiği sonucuna ulaştığını, ifade ederek iptaline karar verilmesi istemiyle bu davayı açtığı görülmektedir.
Davacıya ait özlük ve sicil dosyalarının incelenmesinden; 30.08.1987 tarihinde Topçu Teğmen rütbesi ile TSK. nde göreve başlayan davacıya ait sicillerin genelde çok iyi seviyelerde oluştuğu, dava konusu 2003 yılında 10.12.2002 tarihli ayrılış sicilinin iyinin en alt seviyelerinde takdir edildiği ve 7 şık’ta menfi kanaat kabul edilecek şekilde işaretleme yapıldığı, 02.05.2003 tarihi itibariyle düzenlenen 1 nci sicil üstü sicilinin çok iyi seviyede olduğu, 2 nci sicil üstü sicilinin ise çok iyiye çok yakın iyi düzeyde olduğu özel ve ayırt edici nitelikler hanesinden iki şıkkın menfi kanaat kabul edilecek şekilde işaretlendiği ve bu dönem 4 adet takdir belgesi verildiği görülmektedir.
Subay Sicil Yönetmeliğinin “Sicil üstlerinin görev ve sorumluluğu” başlıklı 5nci maddesinde, “Sicil üstleri emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken; üstlük ve komutanlığın en önemli olan özel yetkilerinden birini kullanırlar. Sicil üstleri bu görevin önemini göz önünde tutarak, emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken sicil belgelerindeki niteliklere tam bir tarafsızlık, adalet ve vicdani kanaatle not takdir etmelidirler. Aksi hal ehliyetli olmayanların, layık olmadıkları rütbe ve makamlara yükselmelerini, dolayısı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetenekten yoksun kişilerin elinde görevini yapamaz duruma düşmesi sonucunu doğurur...Sicil üstleri düzenledikleri sicillerdeki isabet derecesine göre kendileri hakkında da hüküm verileceğini gözden uzak tutmamalıdırlar.” denilmektedir.
Bilindiği gibi, sicil işlemleri, idarenin diğer işlemlerine göre takdir yetkisinin yoğun olarak kullanıldığı bir işlem grubu olması nedeniyle farklılık arz etmekte olup, bunların denetimi, takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, bu yetkinin kullanımında hukuka aykırı bir durumun bulunup bulunmadığı yönünden yapılmak durumundadır. Sicil üstünün astı hakkında sicil tanzim etmesi işleminin, tamamen üstün hareket alanı içinde kaldığını varsaymak mümkün değildir. Zira, Anayasa’nın 125/4ncü madde ve fıkrasında, “takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği” belirtilmiş, takdir hakkının denetlenmesi konusunda bir kısıtlama getirilmemiştir. Buna göre yargı yerince denetlenemeyecek olan husus hukuka uygun kullanıldığı tespit edilen takdir hakkı olmakla bu yetkinin kullanılma sürecindeki hukuka aykırılık halleri saptanmak suretiyle denetlenebilecektir.
Sicil işlemlerindeki hukuka aykırılığın kendisini gösterdiği durum ise; uzun yıllar boyunca belirgin bir çoğunlukta çok yüksek sicil notları ve olumlu kanaatler ile takdir edilen personelin, genel safahata ve uygulamaya istisna teşkil edecek biçimde ve göze çarpacak
nitelikte, ayrıca birdenbire düşüşü açıklayan makul nedenler öne sürülmeksizin düşük sicil notları ile takdir edilmesi ve hakkında olumsuz kanaatler belirtilmiş olmasıdır.
Açıklamalar çerçevesinde dava konusunun değerlendirilmesinde; iptali talep edilen 2003 yılı sicil döneminde, 10.12.2002 tarihinde takdir edilen ayrılış sicil notunun iyinin en alt seviyelerinde olduğu ve 7 hanenin menfi kanaat kabul edilecek şekilde işaretlendiği, ancak notta ki bu düşüş ve menfi kanaat işaretlemelerini izah edebilecek bir bilgi ve belge olmadığı gibi bu dönem verilmiş takdir belgeleri karşısında bu sicilin hukuka aykırı duruma düştüğü, 2003 yılı genel sicil düzenleme tarihi olan 02.05.2003 tarihinde takdir edilen 1 nci sicil üstü sicil notunun çok iyi seviyede 2 nci sicil üstü sicil notunun ise çok iyiye çok yakın iyi seviyede gerçekleştiği ve Subay Sicil Yönetmeliği hükümlerine aykırı bir husus bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İzah edilen nedenlerle;
1. 10.12.2002 tarihli ayrılış sicilinin İPTALİNE,
2. 02.05.2003 tarihli sicil işleminde 1 nci ve 2 nci sicil üstü sicillerinin iptaline yönelik yasal dayanaktan yoksun olan DAVANIN REDDİNE,
(AYİM 1.D. 19.10.2004; E.2004/544, K.2004/1099)
Emsal Karar 2ÖZETİ: Davacı subaya görevden ayrılması nedeniyle 24.7.2002 tarihinde 1,2 ve 3 ncü üstlerince düzenlenen kanaat değişikliği sicil notlarının, objektif bir değerlendirme içinde olmadıkları görüldüğünden iptali gerekmektedir.
Davacının, 22.11.2002 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinin, AYİM 1 nci D. 2002/1843 Esas No, 2002/1637 Karar No sayılı kararı ile dilekçesinin 10.12.2002 tarihinde red edildiği, davacı, 09.01.2003 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen Yenileme dava dilekçesinde ise özetle; 2002 yılında görevden ayrılma nedeniyle kendisine haksız, sübjektif ve hukuka aykırı olarak düşük sicil verildiğini değerlendirdiğini, kanaat değişikliği sicilinin hukuka aykırı olduğunu belirterek bu sicil işleminin iptali istemiyle dava açmıştır.
Dava dosyası ile getirtilen özlük ve sicil dosyalarının incelenmesinde; 1994 yılında Teğmen nasbedilen davacının 1995 yılından itibaren sicil almaya başladığı, genelde yükselen zaman zaman düşüş gösteren ancak ortalamaları yüksek seviyede olan bir sicil safahatı sergilediği, dava konusu 2000 yılı sicil döneminde 02.5.2002 tarihinde 1 ve 2 nci sicil üstü tarafından verilen sicil notlarının; çok iyi seviyesinde olduğu, anılan dönemde sicil üstlerinin kıstaslar dışında ayrıca kanaat belirtmedikleri, 2002 sicil yılı döneminde; 26.6.2002 tarihinde 1 nci sicil üstü tarafından, 17.7. 2002 tarihinde de İl Jandarma Komutan Vekili tarafından verilen takdirnamelerinin bulunduğu, herhangi ceza ve ikazının bulunmadığı, 24.7.2002 tarihinde görevden ayrılma sebebiyle 1 , 2 ve 3 ncü sicil üstlerince düzenlenen kanaat değişikliği sicil notlarının ise; iyi seviyesinde olduğu ve 1 nci sicil üstünce olumsuz kanaat belirtildiği, davacının mesleki safahatı boyunca ise; 2002 yılı sicil dönemi dahil 20 adet Takdirname ile taltif edildiği, ayrıca davacının 19.5.1995 tarihli “Şiddetli Tevbih”, 04.12.1998 tarihli “ Uyarı “ ve 30.3.2000 tarihli “5 gün Oda Hapsi “ disiplin cezalarının bulunduğu, bunlardan başka dosyasında herhangi bir ceza ve ikazının bulunmadığı görülmektedir.
Yürürlükte olan Subay Sicil Yönetmeliğinin “Sicil üstlerinin görev ve sorumluluğu” başlıklı 5 nci maddesinde, “Sicil üstleri emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken; üstlük ve komutanlığın en önemli özelliği olan özel yetkilerinden birini kullanır. Sicil üstleri bu görevin önemini göz önünde tutarak, emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken sicil belgelerindeki niteliklere tam bir tarafsızlık, adalet ve vicdani kanaatle not takdir etmelidir...” denilmektedir.
Bilindiği gibi, sicil işlemleri, idarenin diğer işlemlerine göre takdir yetkisinin yoğun olarak kullanıldığı bir işlem grubu olması nedeniyle farklılık arz etmekte olup, bunların denetimi, takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, bu yetkinin kullanımında hukuka aykırı bir durumun bulunup bulunmadığı yönünden yapılmak durumundadır. Sicil üstünün astı hakkında sicil tanzim etmesi işleminin, tamamen üstün hareket alanı içinde kaldığını varsaymak mümkün değildir. Zira, Anayasa’nın 125/4 ncü madde ve fıkrasında, “takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği” belirtilmiş, takdir hakkının denetlenmesi konusunda bir kısıtlama getirilmemiştir. Buna göre yargı yerince denetlenemeyecek olan husus hukuka uygun kullanıldığı tespit edilen takdir hakkı olmakla bu yetkinin kullanılma sürecindeki hukuka aykırılık halleri saptanmak suretiyle denetlenebilecektir.
Sicil işlemlerindeki hukuka aykırılığın kendisini gösterdiği durum ise; uzun yıllar boyunca belirgin bir çoğunlukta çok yüksek sicil notları ve olumlu kanaatler ile takdir edilen personelin, genel gidişata ve uygulamaya istisna teşkil edecek biçimde ve göze çarpacak nitelikte, ayrıca birdenbire düşüşü açıklayan makul nedenler öne sürülmeksizin düşük sicil notları ile takdir edilmesi ve hakkında olumsuz kanaatler belirtilmiş olmasıdır.
Yukarıda getirilen ölçütler ile dava konusu edilen sicil işlemleri değerlendirildiğinde; 2002 yılı sicil döneminde 24.7.2002 tarihinde görevden ayrılma sebebiyle 1 , 2 ve 3 ncü sicil üstlerince düzenlenen kanaat değişikliği sicil notlarının ve 1 nci sicil üstünce olumsuz kanaatinin, davacının genel sicil eğilim ve safahatı ile uyarlı olmadığı, ani ve açık bir düşüş gösterdiği, takdir yetkisinin objektif kullanılma sınırlarını aştığı, davacı hakkında bu düşük seviyedeki sicil notlarını ve kanaatleri açıklayabilecek herhangi bir hukuki dayanağın bulunmadığı, takdir yetkisinin objektif kullanılmadığı ve hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle,
1. Hukuka aykırı olduğu sonucuna varılan, 24.07.2002 tarihinde 1, 2 ve 3 ncü sicil üstlerince verilen sicil notları ile 1 nci sicil üstünce belirtilen olumsuz kanaatin İPTALİNE,
(AYİM 1.D. 9.12.2003; E.2003/480, K.2003/1565)Emsal Karar 3
ÖZETİ: Yetkili sicil üstü tarafından en az üç ay birlikte çalışma şartı sağlanarak verilen ayrılış sicilinin, davacının mevcut sicil safahatından önemli ölçüde düşüş göstermesi, bu durumu izah eden bilgi ve belge bulunmaması ve 2 nci sicil üstü normal sicil notu ile de arasında büyük fark olması karşısında subjektif değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşıldığından iptaline karar verilmiştir.
Davacı, 25 Nisan 2003 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; çok başarılı bir meslek safahatı olduğunu, 1nci sicil amiri ile çok kısa bir süre çalıştığını, izinde olduğu dönemler de sayıldığında sicil tanzimi için geçerli sürenin dolmamış olduğunun görüleceğini, General olan 2nci ve 3ncü sicil Amirlerinden takdirler aldığını, 1nci sicil amiri tarafından hiç ikaz edilmemesine rağmen kendisine tebliğ edilen sicil belgesindeki notlardan sicilinin de düşük verilmiş olabileceğini tahmin ettiğini belirterek 2003 yılı 1nci sicil amiri ayrılış sicil notunun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davanın esasına girilmeden önce, Başsavcılığın, gizli belgelerin davacı ve vekili tarafından incelenememesinin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddiası karşısında 1602 sayılı Kanunun 52nci maddesinin 4ncü fıkrası hükmü ile ilgili kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar görülmüştür.
1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 52nci maddesinin son fıkrasında; “Şu kadar ki, görevli daire veya kurul veya savcılar tarafından getirtilen veya idarece gönderilen gizli her türlü belge ve dosyalarla reddi hâkim istemi üzerine reddedilen hâkim tarafından bu hususta verilen cevap, taraf ve vekillerine incelettirilmez.” denilmektedir. Benzer bir düzenlemenin yer aldığı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20nci maddesindeki hüküm ise 10.6.1994 tarih ve 4001 sayılı Kanunla kaldırıldığından, halen idari yargı yönünden benzer bir kısıtlamanın mevcut olmadığı bilinmektedir. Bu bakımdan, ilk nazarda 1602 sayılı Kanunun 52nci maddesinin son fıkrasında yer alan bu hükmün, genel idari yargı ve askeri idari yargı bakımından bir eşitsizliğe yol açtığı, bunun ise Anayasaya aykırı düştüğü, özellikle hak arama özgürlüğü önünde bir engel teşkil ettiği ve mevcut düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kimi kararlarında belirtilen “Silahların eşitliği” ilkesiyle uyum içinde olmadığı söylenebilecektir. Ancak, böylesine bir yorum ve varılan hüküm, Anayasanın 157ncı maddesi dikkate alındığında bambaşka bir veçhede değerlendirilebilecektir.
Gerçekten, Anayasanın “Askeri Yargı” başlıklı 145nci maddesinin son fıkrasında “Askeri Yargı Organlarının kuruluşu, işleyişi, askeri hâkimlerin özlük işleri...mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik teminatı, askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenlenir...” hükmü yer almaktadır. 1602 sayılı AYİM Kanunu da, gerek Anayasanın 157nci maddesi, gerek belirtilen 146ncı maddesinin amir düzenlemesi ışığında yürürlüğe konulmuştur. Diğer bir deyişle, anayasal bir “kriter-norm” olan “Askerlik hizmetinin gerekleri” askeri yargı organlarının (ki AYİM de bir yüksek askeri yargı organıdır) kuruluş ve işleyişinde dikkate alınması gerekli ve lüzumlu bir ölçü teşkil etmektedir. Milli Savunma kamu hizmetinin yürütülmesinden, bu meyanda Silahlı Kuvvetlerin bilfiil icra ettiği görevlerin bünyesinden kaynaklanan “gizlilik”, askerlik hizmetinin doğal bir gereğidir. Belirtilen milli savunma kamu hizmetinin yürütülmesi esnasında tesis edilen idari işlemlerin büyük çoğunluğu “gizlilik”
esasına göre vücut bulur ve ancak “bilmesi gereken” prensibine göre, yetki verilen makam ve kişilerce içeriklerine muttali olunabilir.
Ne var ki, mahkememizde dava konusu yapılan işlemlerde idarenin her bilgi ve belgeye gizlilik derecesi vermesi ve savunmanın kapalı biçimde yapılması halinde de, davacıların iddialarını ispat yolunda ciddi güçlükle karşılaşabilecekleri de bir gerçektir. Ancak, Mahkememizin istikrarlı uygulamasında, “askeri hizmetin gerekli ve lüzumlu kıldığı anlamda gizlilik” kriteri geliştirilmiş ve bu kriter kapsamına girmeyen bilgi ve belgelerin, üzerlerine hangi gizlilik derecesi basılırsa basılsın, içeriklerinin karar gerekçesinde işlenmesi yoluna gidilmektedir. Bu durumda da, ortada eşitsizliğe yol açıcı bir durumun varlığından söz edilemeyecektir.
Eğer savunma ekinde gönderilen bilgi ve belgeler “askeri hizmetin gerekli ve lüzumlu kıldığı anlamda gizlilik” taşıyorsa, artık Anayasanın 146ncı maddesinin öngördüğü “kısıtlama” çerçevesi içinde kaldığı değerlendirilerek, bunlarla ilgili bir incelemeye izin verilmemekte, içerikleri konusunda da ancak varsa ifşasında mahzur olmayan kadarı gerekçede yer almakta veya hiç temas edilmeyerek genel hukuki değerlendirme yapılması yoluna gidilmektedir. Bu bakımdan, 1602 sayılı Kanunun 52nci maddesinin son fıkrasının Anayasaya aykırı olduğu yolundaki iddiaları ciddi görülmemiş ve işin esasına geçilmiştir.
Subay Sicil Yönetmeliğinin “Sicil üstlerinin görev ve sorumluluğu” başlıklı 5nci maddesinde, “Sicil üstleri emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken; üstlük ve komutanlığın en önemli olan özel yetkilerinden birini kullanırlar. Sicil üstleri bu görevin önemini göz önünde tutarak, emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken sicil belgelerindeki niteliklere tam bir tarafsızlık, adalet ve vicdani kanaatle not takdir etmelidirler. Aksi hal ehliyetli olmayanların, layık olmadıkları rütbe ve makamlara yükselmelerini, dolayısı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetenekten yoksun kişilerin elinde görevini yapamaz duruma düşmesi sonucunu doğurur...Sicil üstleri düzenledikleri sicillerdeki isabet derecesine göre kendileri hakkında da hüküm verileceğini gözden uzak tutmamalıdırlar.” denilmektedir.
Bilindiği gibi, sicil işlemleri, idarenin diğer işlemlerine göre takdir yetkisinin yoğun olarak kullanıldığı bir işlem grubu olması nedeniyle farklılık arz etmekte olup, bunların denetimi, takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, bu yetkinin kullanımında hukuka aykırı bir durumun bulunup bulunmadığı yönünden yapılmak durumundadır. Sicil üstünün astı hakkında sicil tanzim etmesi işleminin, tamamen üstün hareket alanı içinde kaldığını varsaymak mümkün değildir. Zira, Anayasa’nın 125/4ncü madde ve fıkrasında, “takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği” belirtilmiş, takdir hakkının denetlenmesi konusunda bir kısıtlama getirilmemiştir. Buna göre yargı yerince denetlenemeyecek olan husus hukuka uygun kullanıldığı tespit edilen takdir hakkı olmakla bu yetkinin kullanılma sürecindeki hukuka aykırılık halleri saptanmak suretiyle denetlenebilecektir.
Sicil işlemlerindeki hukuka aykırılığın kendisini gösterdiği durum ise; uzun yıllar boyunca belirgin bir çoğunlukta çok yüksek sicil notları ve olumlu kanaatler ile takdir edilen personelin, genel safahata ve uygulamaya istisna teşkil edecek biçimde ve göze çarpacak nitelikte, ayrıca birdenbire düşüşü açıklayan makul nedenler öne sürülmeksizin düşük sicil notları ile takdir edilmesi ve hakkında olumsuz kanaatler belirtilmiş olmasıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında dava konumuza döndüğümüzde, dava ve özlük dosyasındaki bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının genel sicil eğiliminin “çok iyi” seviyelerde olduğu, 47 kez yazılı olarak takdir edildiği, 3 kez şerit rozet ve 2 kez de para ödülü ile taltif edildiği, 30 Temmuz 1985 ve 01 Aralık 2000 tarihlerinde disiplinsizliği nedeniyle yazılı olarak uyarıldığı, 27 Ekim 1998 tarihli “şiddetli tevbih” cezası ile cezalandırıldığı, 2nci Kor.K.lığı As.Mah.nin 06 Temmuz 1993 tarih ve 1993/407-240 E.K.sayılı Kararı ile “Memuriyet Görevini Kötüye Kullanmak” suçundan hakkında “Mahkumiyet” hükmü tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının 1nci sicil üstünün 30 Ağustos 2002- 10 Şubat 2003 tarihleri arasında görev yaptığı, bu süre içerisinde izin kullanmış olmasının en az üç ay birlikte çalışma şartını etkilemediği, bu süre içerisinde görevinden sicil tanzim edilmesini etkileyecek şekilde ayrılmadığı ve 10 Şubat 2003 tarihli düzenlenen ayrılış sicilinin usule uygun olduğu görülmektedir. Davacının 1nci sicil üstünün ayrılış sicili tanzim ettiği dava konusu sicil dönemi olan 30 Ağustos 2002- 10 Şubat 2003 tarihleri arasındaki dönemde, davacıya 2nci sicil üstü tarafından 3 adet, 3ncü sicil amiri tarafından da 2 adet yazılı olarak takdir verildiği, hiçbir sicil üstü tarafından disiplin cezası verilmediği, uyarı ve ikazının da olmadığı anlaşılmıştır. Buna rağmen 1nci sicil üstü sicil notunun önemli ölçüde bir yıl öncesine göre düşürüldüğü ve hakkında olumsuz kanaatler yazıldığı görülmektedir. 1nci sicil üstü sicil notunun 2nci sicil üstü normal yıllık sicil notu ile arasında büyük fark olduğu gibi bu düşüşü izah edecek bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Ayrıca 2nci sicil üstünce belirtilen kanaat’de de “1nci sicil üstü sicil notunun sübjektif düzenlendiği, objektif düzenlenmediği” belirtilmiştir.
Bu nedenlerle 1nci sicil üstü tarafından 10 Şubat 2003 tarihinde tanzim edilen sicil notunun objektif olmadığı vicdani kanaatine varılmıştır.
Yine 2003 yılı sicil belgesi incelendiğinde; 1nci sicil üstünce “normal yıllık” ve “görevden ayrılma” sicili olarak iki ayrı sicil düzenlendiği işaretlenmişse de, yalnızca 1 kez sicil düzenlendiği görülmekte olup 1nci sicil üstünün 10 Şubat 2003 tarihinde ayrılmasını müteakip, vekaleten bu görevi yürüten 1nci sicil amirinin 10 Şubat 2003 tarihinde göreve başladığı “ en az üç ay birlikte çalışma” şartı sağlanamadığı için (02 Mayıs 2003 tarihi itibarıyla) sicil tanzim etmediği tespit edilmiştir.
Yukarıda açıkça belirtilen nedenlerle, 2003 yılı 1nci sicil üstünce tanzim edilen 10 Şubat 2003 tarihli ayrılış sicili sicil notu ile olumsuz kanaatlerin İPTALİNE,
(AYİM 1.D. 16.12.2003; E.2003/725, K.2003/1597)Emsal Karar 4
ÖZETİ: Üç kez takdirle taltif edildiği sicil döneminde, sicil alma eğiliminden bariz derecede düşük takdir edilen ayrılış sicili, hukuka aykırılıkla sakatlanmıştır.
Davacı, 5.4.2002 tarihinde kayda geçen dilekçesinde özetle; üsteğmenliğe terfi ettiği yıl kıdem sıralamasında 2 nci sırada iken, yüzbaşılığa terfi ettiğinde 108 nci sıraya gerilediğini, 1990 yılı sicil döneminde birlikte görev yaptığı 1 nci sicil üstünün tayininin çıkması üzerine batarya zimmetini kendisinin almasının emredildiğini, devir teslim esnasında çıkan eksik malzemelerden ötürü sorunlar yaşandığını, bu nedenle 1 nci ve 2 nci sicil üstlerinin normal sicil döneminde yüksek sicil vermelerine karşın kendisine haksız olarak düşük ayrılış sicili verdiklerini belirterek, 1990 yılı 1 nci ve 2 nci sicil üstü ayrılış sicili sicil notları ile olumsuz kanaatlerin iptali istemiyle bu davayı açmıştır.
Dava dosyası, davacıya ait Kuvvet Komutanlığı ve Kıt’a Özlük dosyaları ile sicil belge ve defterlerinin incelenmesi neticesinde; 30.8.1984 tarihinde Teğmen olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlayan davacının meslek safahatındaki sicil notlarının yüksek seviyede olduğu, 23 kez takdir ile taltif edildiği, herhangi bir ceza ve ikazının bulunmadığı, 1990 yılı sicil döneminde 15.6.1990 tarihinde 1 nci sicil üstü tarafından tanzim edilen ayrılış sicilindeki sicil notunun, önceki yıllar sicil notu ortalamalarının bariz derecede altında olduğu ve olumsuz kanaat belirtildiği, bu durumu izah edecek herhangi bir belgenin de bulunmadığı, 2 nci sicil üstünce ayrılış sicili düzenlenmediği, bu sicil döneminde 3 kez takdir ile taltif edildiği, AYİM’nin 27.11.2001 tarih ve E.2001/574 sayılı kararı ile 1997 yılı 2 nci sicil üstü sicil notu ile olumsuz kanaatlerin iptal edildiği, sözkonusu ayrılış sicili sicil notunun sicil safahatı ile uyumlu olmadığı görülmektedir.
Yürürlükten kaldırılan Subay Sicil Yönetmeliğinin “Sicil üstlerinin görev ve sorumluluğu” başlıklı 4 ncü maddesinde, “Sicil üstleri emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken; üstlük ve komutanlığın en önemli özelliği olan özel yetkilerinden birini kullanır. Sicil üstleri bu görevin önemini gözönünde tutarak, emri altındakiler hakkında sicil düzenlerken sicil belgelerindeki niteliklere tam bir tarafsızlık, adalet ve vicdani kanaatle not takdir etmelidir...” denilmektedir.
Bilindiği üzere, askerlik müessesesinde her türlü yükselme, taltif, yurtiçi ve yurtdışı kurs, öğrenim ve görevlendirmelerde personelin sicilleri büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle sicil üstleri üstlük ve komutanlığın en önemli özel yetkilerinden olan sicil verme yetkisini kullanırken mutlaka objektif olmak durumundadırlar. Ayrıca her ne kadar sicil işlemlerinin idarenin diğer işlemlerine göre takdir yetkisinin daha yoğun olarak kullanıldığı işlemler grubunda olması ve T.C.Anayasasının 125/4 ve 1602 sayılı Kanunun 21/2 nci maddelerinde belirtildiği üzere, takdir yetkisini ortadan kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği gözönünde tutulsa da, burada denetlenemeyecek olan husus hukuka uygun kullanıldığı tespit edilen takdir hakkı olup, bu hakkın hukuka aykırı ve yanlış kullanıldığının anlaşılması halinde, idarenin sicil tanzimi konusundaki takdir yetkisi de denetlenebilecektir.
Sicil işlemlerindeki hukuka aykırılığın kendisini gösterdiği durum ise; uzun yıllar boyunca belirgin bir çoğunlukta çok yüksek sicil notları ve olumlu kanaatler ile takdir edilen personelin, genel gidişata ve uygulamaya istisna teşkil edecek biçimde ve göze çarpacak
nitelikte, ayrıca birden bire düşüşü açıklayan makul nedenler öne sürülmeksizin düşük sicil notları ile takdir edilmesi ve hakkında olumsuz kanaatlerin belirtilmiş olmasıdır.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu işlem değerlendirildiğinde; davacının 1990 yılı sicil döneminde 15.6.1990 tarihinde 1 nci sicil üstü tarafından düzenlenen ayrılış sicilindeki sicil notunun, önceki yıllar sicil notu ortalamalarından bariz derecede düşük olduğu, bu durumun herhangi bir belge ile izah edilemediği, aksine bu sicil döneminde 3 kez takdir ile taltif edildiği, sicil safahatı ile uyumlu olmadığı, söz konusu sicil notu ve olumsuz kanaatin sübjektif nitelikli olduğu, bu nedenlerle 1990 yılı 1 nci sicil üstü ayrılış sicili sicil notu ve olumsuz kanaatin Subay Sicil Yönetmeliği hükümlerine uygun olarak düzenlenmediği ve bu itibarla hukuki olmadığı kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle;
1. 1990 yılı sicil döneminde 15.6.1990 tarihinde 1 nci sicil üstü tarafından düzenlenen ayrılış sicilindeki sicil notu ve olumsuz kanaatin İPTALİNE,
2. 1990 yılı sicil döneminde 2 nci sicil üstü tarafından ayrılış sicili sicil notu ve kanaat takdir edilmediğinden, bu konudaki isteme ilişkin olarak BİR KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
(AYİM 1.D., 15.10.2002 E.2002/761, K.2002/1385)Emsal Karar 5
ÖZETİ: Subay Sicil Yönetmeliği’nin Ek-8 inci maddesi uyarınca, Komisyonca verilen “kanaatin herhangi bir göreve seçilme ve yükselme işleminde dikkate alınmayacağı” şeklindeki idari karar bir iptal kararının sonuçlarını doğuramayacağından; davacıya sübjektif olarak verildiği saptanan ayrılış sicili ile belirtilen olumsuz kanaatlerin iptali gerekir.
Davacı 12.06.1998 tarihinde kayda geçen dava dilekçesinde özetle; 1988 yılından itibaren yayınlanan K.K .K.’lığı sicil kıdem sıra kitaplarının incelenmesinden kıdem sırasındaki yerinin beklenilenden geride olduğunu ve bununda sicil notu ortala masının düşük olmasından kaynaklandığını saptadığını, söz konusu düşük sicil notu ortalamasının, 198 7 yılı Eylül - Ekim ayında düzenlenen sicilden kaynaklandığını anladığını, T.S.K.’lerine katıldığı günden itibaren geleceğini askerlik mesleği içinde gö ren bir subay olarak, her zaman emsalleri arasında en iyisi olabilmek, bunu sağlamay a çalışırken, çalışkan ve bilgili olma yanında, üst ve amirlerine doğruluk ve muhabbet le itaat etme gayreti içinde olduğunu, bu gayretinin bir göstergesi olarak da, Harp Okulu ve Piyade Okulunu 3 ncü olarak bitirmesi ve söz konusu sicilin verildiği dönemde A.B.D.’ne yurtdışı göreve seçilmesinin ve akabinde de ilk hakkında Akademi sınavlarını kazanıp, son olarakta Silahlı Kuvvetler Akademisini 2 nci olarak bitirmesinin gösterilebileceğini, ayrıca iki kez yurtdışı uzun süreli kursa, iki defa yurtdışı geçici göreve ve son olarak da Nato Kh’da, yurtdışı daimi göreve seçilmiş olmasının mesleğinde ne kadar iddialı olduğunun ve üstlerinin takdirine maruz kalmış olmasının önemli bir gösterge olduğunu, 1987 yılında Bolu K omando Tugayından Hakkari Dağ ve Komando Tugayı 1 nci Tb. 3 ncü Bl.K.lığına tayin olduğunu, bölüğünün Şemdinli’nin en güneyinde 77 Km’lik Irak sınır ı olan Derecik üçgeninden sorumlu bulunduğunu, Haziran ayı içinde birliğine katıldığını bu arada henüz Tabur K.’nının gelmediğini ve Tb.K’nının Temmuz ayında göreve katıldığını, o yıl verilen bir emirle eski ve yeni Tb.K.larının iki ay birlikte çalışmasının istenildiği ni, eski tabur K.nının muhtemelen Eylül veya Ekim ayı içinde taburdan ayrıldığını Tb.K.ları ile sürekli bir teması olmamakla birlikte eski ve yeni Tb.K. arasında bir geçimsizlik olduğunu duyduklarını ve doğal olarak emirleri aldıkları yeni Tb.K.’nı ile daha yakın temasta bulunduklarını, ancak eski Tb.K.’nı ile bir sürtüşmesi ve saygısızlığı olmadığını, zaten çok ender bir araya gelebildiklerini, sonradan öğrendiğine göre eski Tb.K.nının Eylül veya Ekim ayında Yüksekovaya dönerek taburu terkettiği safhada ayrı ayrı operasyon bölgelerinde olmalarından dolayı elinde olmayan nedenlerden kendisine olan ilgi eksikliğinden duyduğunu sandığı bir sebeple Bl.K.larına düşük sicil notu ve menfi kanaati içeren sicil düzenlendiğini öğrendiğini, yeni Tb.K.nınında kendilerine sicil vermeden kısa bir süre sonra sağlık nedeniyle emekli olduğunu, asker lik terbiyesi gereği bunu hiçbir zaman gündeme getirmek istemediğini, ancak üzerin de çalışılan bir sicil yönetmeliği gereği
üsteğmenlikte alınan bu sicilinde geleceği üzerinde etki yapacağını anladığını böylece 1987 yılında 1 nci sicil üstünce verilen sicil ile olumsuz kanaatin iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Her ne kadar davacı 1987 yılı 1 nci sicil üstünce verilen sicilin iptali isteminde bulunmuş ise de, iptal istemine konu edilen sicil 7 Aralık 1987 tarihi itibariyle Yb................... tarafından düzenlenmiş sicil olup, 30.08.1 987 ile 30.08.1988 yılları arasında düzenlenen siciller 1997 yılı içerisinde düzenlenmiş sicil bile olsa 198 8 yılına ait olduğundan davanın konusunu 1988 yılı 1 nci sicil üstü ayrılış sicil notu ve olumsuz kanaatin iptali istemi olarak nitelendirmek gerekmektedir.
Özlük ve sicil belgelerinde yapılan incelemede; 1982 yılında teğmen nasbedilen davacının, bu yıldan itibaren takdir olun an sicil notu ortalamalarının 1983 yılında pekiyi civarında, 1984 yılında gene pekiyi civ arında , 1986 yılında aynı şekilde pekiyi civarında olduğu, davacının 01.10.1986 tarihinde birli ğinden lisan kursuna katılmak için ayrılmış olması nedeniyle sicil süresi içerisinde üç aylık görev yapma koşulu gerçekleşmediğinden 1987 yılında davacı hakkında sicil düzenlenemedi ği, davacının 28.05.1987 tarihinde lisan kursunu bitirip 10 günlük iznini takiben Hakkari Dağ ve Komd. Tug. 2.Tb. 3.Bl.K.lığı görevine katıldığı, 06.12.1986 tarihinden itibaren 1.Tb.K.nı olan 1 nci sicil amirinin 07.12.1987 tarihinde ayrılış sicili düzenlediği ayrılış sicilinde 1 nci sicil amiri notunun iyi olarak takdir edilip, davacı hakkında olumsuz kanaatler yazı ldığı daha sonra söz konusu not ve kanaatlerin 02.05.1988 tarihinde davacı hakkında düzenlenen ve “ayrılış sicili” olarak nitelendirilen sicil belgesine aynı şekilde yeni tabur komutanı ta rafından aktarıldığı “aslı gibidir” ibaresi yazılıp imzalandığı, bu sicil belgesinin 2 nci sicil amiri tarafından ilgili hanelerinin doldurulup davacıya pekiyi civarında not t akdir edilip olumlu kanaat yazıldığı, 3 ncü sicil amirince herhangi bir not ve kanaat yazılmaksızın sicil belgesinin ilgili böl ümünün imza edildiği, davacının 1989 yılı ve sonraki yıllara ait sicil notu ortalamalar ının genellikle pekiyi üzerinde olduğu, çoğunluğunun tam not civarında bulunduğu da vacının hiçbir cezasının ve ikazının bulunmadığı, amirlerince takdirlerle taltif edilmiş olduğu, 27.12.1995 tarihli K.K.K.’lığı Per.Bşk.lığınca oluşturulan komisyonun yaptığı d eğerlendirme sonucunda davacı hakkındaki dava konusu menfi kanaatlerin Subay Sicil Yönetmeliğinin Ek- 8 nci maddesi gereğince söz konusu menfi kanaatin atama, herhangi bir göreve seçim ve yükselme işlemlerinde dikkate alınmayacağına dair karar verilmiş olduğu tespit edilmiş bulunm aktadır.
Öncelikle davalı idare, 1988 yılında 1 nci sicil üstünce düzenlenen ayrılış sicilinin iptaline ilişkin davanın 10 yıl geçtikten sonra açılması nedeniyle öncelikle süre yönünden reddedilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; 1602 Sayılı Kanunun 40 ncı maddesinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işleml erde yazılı bildirim tarihinden itibaren altmış gün olarak belirlenmiştir. Bilindiği gibi ilgili mevzuat hükümlerince TSK.’de görevli subaylar hakkında sicil üstlerince düzenlenen sicil belgeleri gizli olup, takdir edilen notların ilgililerine tebliği mümkün değildir. Bu durumda da, yukarıda belirtilen dava açma süresinin, sicil işlemine konu olan personelin durumu öğrendiği bir tarihten itiba ren başlayacağı AYİM.’nin istikrar bulmuş kararlarındandır. Bu nedenle davacının sic ilinin düşük olduğunu dava açmadan önce belirttiği bir tarihte öğrendiğini kabul etmek gerektiğinden, davalı idarenin süre konus undaki itirazına itibar olunmamıştır.
Sicil işlemleri idarenin diğer işlemlerine nazaran takdir yetkisini yoğun olarak kulland ığı bir işlem grubu olması nedeniyle bunların denetimi takdir yetkisinin eşit, adil, objektif ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı, yani takdir yetkisinin kullanımında hukuka aykırı bir durumun bulunup bulunmadığı yönünden ya pılmak durumundadır. Bu hususu ortaya çıkaran durumların başında da iptali istenen sicillerin diğer yıllar sicillerine oranla izahı kabil olmayacak derece de düşük olması ya da davacı tarafından yetki saptırması hususunun kanıtlanması gerekmektedir.
Böylece bu açıklamalardan sonra dava konusunu değerlendirdiğimizde; davacının iptalini istediği 1988 yılı 1 nci sicil amiri ayrılış sicil notunun daha önceki sicil notlarından yaklaşık 20 puana y akın düşük olarak takdir edilmiş olması, sicil notunun bu derecede düşürülmesini açıkl ayacak herhangi bir ikaz yazısı ve cezanın mevcut olmaması karşısında söz konusu sicil notunun sübjektif verildiği kanaatine varılmış bulunmaktadır.
Ayrıca Subay Sicil Yönetmeliğinin, sicil belgelerinin amacı başlıklı 19 ncu maddesinde “Sicil belgeleri, personelin yeteneklerini, görevdeki başarı derecelerini saptamaya ve dolayısıyla her işi yeterli olana verebilmeye; yüksek seviyedeki işleri yapacak yetenekte olanları meydana çıkarmaya ve bu suretle Silahlı Kuvvetlerin ko muta zincirini düzenlemeye yarar” hükmü yer almıştır. Davacı hakkında 1988 yılındak i 1 nci sicil amirince ayrılış siciline yazılan olumsuz kanaatin KKK.’lığı Per.Bşk.lığınca Subay Sicil Yönetmeliğinin Ek- 8 nci maddesi uyarınca oluşturulan komisyon kararıyla atama, herhangi bir göreve seçim ve yükselme işlemlerinde dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Bu durumda davacı hakkındaki dava konusu olumsuz kanaatin komisyon kararından sonra davacının atanmasında, herhangi bir göreve seçilmesinde, yükselmesinde etkili o lamayacaktır.
Komisyon kararının mefhumu muhalifinden, Ek- 8 nci madde uyarınca, sicil defteri ve sicil belgesinden silinmeyen bu olumsuz kanaatin atama, herhangi bir göreve seçilme ve yükselme işlemlerinde dikkate alınmayacağı, a ncak bunların dışında herhangi bir değerlendirme yapılırken dikkate alınacağı konusun da kuşku bulunmamaktadır.
O halde EK - 8 nci madde uyarınca Komisyon kararıyla davacı hakkında 1988 yılı ayrılış sicili ile ilgili yapılan uygulamanın, iptal kararı sonuçlarını içermediği çok açık bir biçimde ortadadır. Hal böyle olduğuna göre, davacı tarafından olumsuz kana atin iptaline ilişkin dava kısmının konusu kalmadığından bahisle davanın bu kısmının esası hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına demek mümkün değildir.
Davacı hakkında 07.12.1987 tarihinde 1 nci sicil üstü tarafından düzenlenen sicil de yer alan olumsuz kanaate benzer bir kanaate davacının diğer sicillerinde rastlamak mümkün olmadığı gibi aksine kanaat düzenlenen yıllarda olumlu kanaatlere yer veril diği ve ikinci sicil üstünce de 07.12.1987 tarihinde düzenlenen sicilde yer alan olumsuz kanaatte belirtilen dav ranışlara davacıda rastlanmadığının açıkça belirtilmesi ve yukarıda da açıklandığı üzer e davacının iptale konu sicili dışında tüm sicillerinin pekiyi seviyesinde olması karşı sında davaya konu olumsuz kanaatinde objektif esaslardan uzaklaşılarak verildiği ko nusunda kanaat oluşmuş bulunmaktadır.
Netice olarak yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere 1988 yılına ait olmak ve 07.12.1987 tarihinde birinci sicil üstü tarafından doldurulan sicil notu ile olumsuz kanaatin İPTALİNE
(AYİM.1D. 1.12.1998; E. 1998/546, K. 1998/989)
Avukata Sor!